Karlı bir kış günü soğuk
zemin üzerindeyim. Hava burun deliklerimden girip içimi titretiyor. Gözlerimi
henüz açamıyorum, neredeyim bilmiyorum. Birileri var yanımda. Birbirimizin
üzerine basarak ulaşmak istediğimiz yere varıyoruz. Süt ırmağına! Bir hizaya
giriyoruz. Sanki yüz yıllardan beri atalarımdan miras bir dürtüyle uzun
tüylerin arasından ırmağın başını yakalıyorum. Bir hizada durduklarım
kardeşlerim. Sonra onlardan öğreniyorum. Süt ırmağına “Anne” deniyor.
Süt ırmağı bitti bir gün.
Açlık ve sefalet günleri başlıyor. Bu ana kadar hiçbir sorunumuz yokmuş meğer.
Anne uyanır uyanmaz insanoğlunun yaptığı sokaklara koşuyor, karanlık çöktüğünde
hışırtılı bir şeylerin içindeki kırıntılarla dönüyor eve. Üzerinde eti kalmış
kemik parçası getirirse şanslıyız; ama genelde kötü kokan, tadı iğrenç tuhaf
şeyler oluyor. Onlara plastik deniyor. Sadece kuru ekmek parçasıyla bitkin
şekilde eve geliyor. Beslenecek başka hiç bir şeyimiz yok.
Büyüdüm. Ben de takılıyorum
peşine. İnsanlar… Her yerde onlardan var. Bir de arkasında toz bulutu bırakan dev
şeyler. Berbat bir ses çıkaran o dev canavarın peşinden
koşturuyoruz. Kulaklarımız savruluyor. Anne zayıf bedenini taşıyan güçlü
bacaklarıyla yılmadan koşuyor. Plastik şeylerin bol olduğu bir yere dalıyoruz.
Kokuları birbirine karıştırıyorum. Anne büyük bir kemik buluyor. O zaman
anlıyorum ki koşarsak aç kalmayız.
Puslu mor bir hava. Böyle
havalarda canavarlar doluşur ormana. Dev canavarlar sabahın köründe gelir, gece
bastırana kadar etrafta dolanırlar. Pusu kurarlar. Bazen alıp götürüyorlar.
Bazen de dokunmuyor, ölmüş bedenleri öylece bırakıyorlar. Neden yaptıklarına
bir anlam veremiyorum. Öyleyse neden öldürüyorlar?
Yemek buluruz umuduyla
yanlarına kadar sokuluyoruz fakat sadece vahşetlerine tanık oluyoruz. Onlar
giderken çılgın gibi peşlerine koşuyoruz. Yetişemediğimiz zaman yenildiğimizi
kabul edip bırakıyoruz.
Sonra bizler için
hüzün saatleri başlıyor. Orman adeta can çekişir böyle zamanlarda. Tüm
canlılar, iki ayaklı canlıların gaddarlıklarına ağıtlar yakar. Ağaçlar
hışırdayarak ağlaşır, kuşlar delirmiş gibi ciyaklayarak bir oraya bir buraya
konmaya çalışır. Ağaçlarını bulamazlar yerinde. Kesilmiş gövdeler vardır. Uçmaktan
helak olurlar. Çakılırlar yere. Annem yaşlandı biraz ve insanoğluna hep kızgın
ama cesur. Olmak istediğim gibi, odur örneğim.
Bir sabah tek başıma
uyandım. Uzun zaman oldu kardeşlerim de yok. Annemle insanların
sokaklarına gitmek istiyorum yine. İleride sere serpe Anne’nin yaşlı bedeni.
Dev canavarın gazabı bu. Toprak serpiyorum yüzüne. Ulumalarım ulaşıyor göğe.
Diğerleri duyuyor, karşılık veriyor.
Artık tek başımayım.
Düşüyorum yollara,
insanların kurduğu sokaklara. Annemin getirdiği kemikli etlerden bulmak
hedefim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder