Otizmi ilk duyduğum
günü hiç unutmadım. 10 Mart 2018 cumartesi… O gün kreş pedagogunun önerisi ile
bir konuşma terapistine gitmiştik. Anne babası olarak amacımız birkaç seansla Kerem’in
konuşmasını hızlandırabilmekti. Sağlıklı, sevgi dolu bir çocuktu, anne sütü
alıyor, düzenli besleniyor ve uyuyordu. Mutluydu, neşeliydi. Kerem 25 aylıktı
ve bir tek kelime, hece dahi konuşmuyordu.
Bu tarihten biraz daha
önceye gitmek isterim.
Kerem bir buçuk yaşına
girdiğinde babası ona bir araba aldı. Kerem arabaya baktı, altına üstüne
dokundu, tekerleklerini elledi ve bir kenara koydu. “hadi araba sürelim”, der
eline tutuştururduk, birkaç dakika tutar yine bırakırdı. Ertesi hafta altı
parçalı hayvan resimleri olan bir yapboz koydum önüne. İki parçayı
birleştirdiğini gördüm. Daha önce hiç yapboz yapmamışken bunu yapabiliyor
olması gurur vericiydi. Varsın arabayla oynamasın, topu atmasın, yapbozu
yapıyor ya, dedik. Bilmiyorduk, bambaşka sebebi vardı.
İşte, biz oğlumuzun önemli bir sorunu
olmadığını düşünerek konuşma terapistinin yanına gitmiştik. Sadece konuşma
konusunda yardım edecek diye düşünüyorduk. Bırakın buzdağının saklı yerini, ufacık
kısmını gördüğümüzün bile farkında değildik. Otizm hayatımıza çoktan girmişti.
Ya da şöyle demeliyim, otizm hayatının içine biz giriyorduk.
“Siz bir test yaparak
bunu nasıl çözdünüz, nasıl anladınız? Diye sordum. İlk aklıma gelen soru bu
olmuştu, “nasıl anladınız?” Aslında bu soru şu demekti, yanılıyorsunuzdur
belki, yaptığınız test ve teşhis yanlış olamaz mı?
Ama maalesef yanlış
değildi.
Kerem oyun bölümündeki
oyuncaklarla oynarken, uzman arada Kerem’e sesleniyordu, o dönüp bakmıyordu.
“Sevdi oyuncakları”, dediğimi hatırlıyorum. O an uzmanın yüzündeki ifadeyi hiç
anlamamıştım ama şimdi biliyorum, o ifade kaygıydı.
Biz görüşmeden çıktık.
Bu adam ne dedi öyle dedik, birbirimize. Otizm de nereden çıkmıştı? İşte o cumartesi
bizim hayatımızın değişmeye başladığı ilk gün oldu.
Kerem oyuncaklarla
oynamaz, adına bakmazdı. Oturduğu yerde ileri geri sallanmasının, gece
ağlayarak uyanıp uykuya saatler sonra dalmasının sebebinin otizm olduğunu
öğrendiğimizde bunun durdurulması gereken tehlikeli bir canavar olduğunu
anlamıştık. Biz onu susturmazsak o oğlumuzu gücü altına alacaktı.
RAM’dan (Rehberlik
Araştırma Merkezi) çıkacak raporu beklemedik. Hiç vakit kaybetmememiz
gerekiyordu. Özel eğitim merkezimizle ( Özem Özel Eğitim Merkezi) iletişim
kurduk ve derslere hemen başladık.
Kerem sınıfta
öğretmenle yalnız kalamıyor, sandalyede oturmuyor, masadaki materyallerle
ilgilenmiyor, göz kontağı kurmuyordu. Konsantrasyonu hiç yoktu. Oyuncaklar hiç
ilgisini çekmiyordu. Sadece bir materyal eline alıyor ve yalnızca onunla
ilgileniyordu. Özel eğitimcimizle sıkı ve yoğun bir program başladık. İlk
derslerde ben de girdim. Hem yapmam gerekenleri öğreniyor hem de Kerem’in
dikkatini derse yoğunlaştırması için yardım etmeye çalışıyordum. Böyle haftalar
geçti.
Kerem 3 yaşına
girmişti. Her şey öyle yavaş ilerliyordu ki sabretmek çok zordu. Hayâl
kırıklıklarıyla doluydu her günümüz. Onu anlamakta güçlük çekiyorduk. Onun bizi
anlamakta daha da zorlandığını görüyor bundan dolayı kendimizi çaresiz
hissediyorduk. Sonra bir gün Kerem’e ismini söyleyince, dönüp baktı. Bu bir
mucizeydi. Sırf bunun için aylarca uğraşmıştık. Emeklerimizin karşılığını
almaya başlıyorduk. Daha yoğun eğitim alarak açığımızı kapatmalıydık. Haftada 2
ders ile başladığımız eğitimi 4 e daha sonra 6 derse çıkardık. Yoğun eğitime
evden katkı sağlayarak hızla aşama kaydetmesini sağlamak bizim görevimizdi. Bunu
yılmadan yapmalıydık ve azimle.
Şimdi Kerem 6 yaşında. Haftada
12 ders alıyor. Artık göz kontağı kuruyor, adına bakıyor. Merhaba diyor. Nasılsın
sorusuna iyiyim, diye yanıt veriyor. Kerem çok yol kat etti. Fakat eğitim
süreğen bir şeydir. Her aşamadan sonra bir sonrakine geçmeliydik. Bunu ABA
eğitimi ile başardık. Kerem, alfabeyi rakamları, renkleri, hayvanları öğrendi. Onları
gördüğünde veya duyduğunda anlamlarını biliyor hale geldi. Kerem şu anda adını
ve soyadını yazabiliyor. Tek rakamları toplayabiliyor.
Evde yaşadığımız
zorluklar o öğrendikçe kolaylaştı. İhtiyaçlarını ifade edebildikçe yaşadığı
sıkıntılar ve davranış bozuklukları yok denecek kadar azaldı. İnsanlardan kaçan
çocuk kapı çaldığında kapıyı açan ve merhaba diyen bir çocuk oldu. Ne kadar çok
eğitim alırsa kendini o kadar iyi ve güçlü hissedeceğini ve hayatını değerli ve
güzel yaşayabileceğini çalışarak çözümlenemeyecek bir şey olmadığını bize
gösterdi.
Kerem, otizmi ilk
duyduğumuz günden bu yana çok yol ilerledi. Bunu özel eğitim sayesinde
başardık. Daha çok yolumuz var. Bir yerden başlamak yolun yarısıdır derler. Fakat
otizmde başlamak sadece yolun başı. Her ne olursa olsun otizm bitmeyecek bir
şey olduğunu biliyoruz ama şunu da biliyoruz ki Kerem onun himayesine
girmeyecek. Çünkü bunun için elimizden geleni her zaman yapacağız.
Özlem Uçak
Kerem’in annesi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder