SÜT IRMAĞI
Karlı bir kış günü soğuk bir zemin üzerindeyim. Hava burun deliklerimden girip içimi titretiyor. Gözlerimi açamıyor neredeyim bilmiyorum. Şaşkınım. Birileri var yanımda. Birbirimizin üzerine basarak ulaşmak istediğimiz yere varıyoruz. Bir hizaya giriyoruz. Sanki yüz yıllardır biliyorum. Yumuşak şeye değince, atalardan miras bir dürtüyle ağzımı açıveriyorum. Uzun tüylerin arasından ırmağın başını yakalayıp emmeye başlıyorum. Vaktimin çoğu böyle geçiyor. Bir hizada durduklarım kardeşlerim. Süt ırmağına “Anne” deniyor.
Süt ırmağı bitti. Açlık ve sefalet günleri başlıyor. Bu ana kadar hiçbir sorunumuz yokmuş meğer. Anne uyanır uyanmaz insanoğlunun yaptığı sokaklara koşuyor, karanlık çöktüğünde hışırtılı bir şeylerin içindeki kırıntılarla dönüyor eve. Üzerinde eti kalmış kemik parçası getirirse şanslıyız; ama genelde kötü kokan, tadı iğrenç tuhaf şeyler oluyor. Onlara plastik deniyor. Sadece kuru ekmek parçasıyla bitkin şekilde eve geliyor. Beslenecek başka hiç bir şeyimiz yok.
Büyüdüm. Ben de takılıyorum peşine. İnsanlar… Her yerde onlardan var. Bir de arkasında toz bulutu bırakan dev gibi şeyler. Berbat bir ses çıkaran o dev canavarın peşinden koşturuyoruz. Kulaklarımızı savruluyor. Anne zayıf bedenini taşıyan güçlü bacaklarıyla yılmadan koşuyor. Her tarafa ulaşıyor. Plastik şeylerin bol olduğu bir yere dalıyoruz. Kokuları birbirine karıştırıyorum. Anne büyük bir kemik buluyor. O zaman anlıyorum ki koşarsak aç kalmayız.
Puslu mor bir hava. Böyle havalarda canavarlar doluşur ormana. Dev canavarlar sabahın köründe gelir, gece bastırana kadar etrafta dolanırlar. Pusu kurarlar can dostlarıma. Bazen alıp götürüyorlar. Bazen de dokunmuyor, ölmüş bedenleri öylece bırakıyorlar. Neden bunu yaptıklarına bir anlam veremiyorum. Yemek buluruz umuduyla yanlarına kadar sokulur fakat sadece vahşetlerine tanık oluruz. Canavarların peşinden kovalamaktan başka elimizden bir şey gelmiyor ve işte o zaman zavallı olduğumu anlıyorum.
Onlar gittikten sonra bizler için hüzün saatleri başlar. Orman adeta can çekişir. Ağaçlar hışırdayarak ağlaşır. Tüm canlılar, iki ayaklı canlıların gaddarlıklarına ağıtlar yakar. Kuşlar delirmiş gibi ciyaklayarak bir oraya bir buraya konmaya çalışır. Ağaçlarını yerinde bulamayıp uçmaktan helak olurlar. Çakılırlar yere.
Anne yaşlı, yorgun. İnsanoğluna kızgın ama cesur. Olmak istediğim gibi. Anne’nin yaşlı bedeni yerde sere serpe yatıyor. Dev canavarın gazabı bu. Ulumalarım ulaşıyor göğe. Diğer dost canlılar duyuyor, karşılık veriyor. Artık tek başımayım. Annesiz düşüyorum yollara. Kemikli et bulmak umuduyla...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder