KÖPEK DİŞLERİ
Yavaşça yanına uzanıyorum. Öyle yavaşım ki
ciğerlerimde dolaşan havanın sesini duyabiliyorum. Gürültülü, vahşi, anaç.
Cüssemin yatağa kurulma gerginliğiyle çarşaftan hışırtılı sesler
çıkıyor. Ay vurdu. Örtmek gerek. Battaniyenin çarşaftaki yolculuğu
uzun, hışırtılı. Gök yere indi, yer göğe çıktı. Ak boğumları
örtüyor. O kıpırdıyor. Üzerinde eğreti duruyor gök mavisi battaniye.
Yolculuğun bitmesini beklerken dişlerimi sıkıyorum. Dudağımı ısırıyorum,
ağzımın sularını yutkunuyorum.
Durduramıyorum coşkumu. Bir şeylerin arasında sıkışıp
kalmış gibi, kıpırdanıyorum. İçimden geçenler uykumu kaçırıyor. Başka şeyler
düşünmeye çalışıyorum. Odanın ay ışığında, gözlerimdeki parıltıyı
yatağın yanındaki aynada görüyorum. Sonra köpek dişlerimi. Gömülü kalan köpek
dişlerim aynada. Ben onlarsız yaşadığımı sanırken, onlar içimde, etimin içinde
var olduklarını ve görünmeseler de yaşamaya devam ettiklerini gösteriyorlar
bana. Bir belgesel anımsıyorum. Ceylanı
gören kurdun gözleri, kısık keskin ve canlı. O kurdu yanımda, içimde
hissediyorum, ruhuma girdi. Beni ele geçirdi sanki. Korkuyorum kendimden,
yapacaklarımdan. Kapatıyorum gözlerimi. Açınca geçsin, bir iki üç… Sık dişini,
ısır dudağını.
Komodindeki yarım bardak suyu içiyorum. Nefesimi
tuttuğumu o an fark ediyorum. Bir bırakışım var ki açık olan göğüs uçlarım
ürperiyor. Bir tutam ay ışığı hâlâ oynuyor üstünde. Bana garezi var onun,
ezelden beri. İçimin yağlarını eritiyor haspa! Yanaklarından süzülen ay,
pembesini gösteriyor bana, cennet gibi…
Tanrım beni affet. Isırıyorum bir parça. Kıpırdanıyor,
bacakları gıdıklanıyor. Bu benden mi çıktı? Yoksa ben mi ondan doğdum, onunla
doğdum? Hazdan bir parça duruyormuş içimde. Boyut değiştirmiş. Yaratmanın
hazzına dönüşmüş. Anne dediğin böyle bir şey. Doğa gibi, toprak gibi, ana.
Yavrusunu yiyen ilk ana da ben değilim dünyada. Bazı hayvanlar yiyor.
Hangisiydi? Çok da uzağa, vahşi doğaya gitmeme gerek yok. Kedi. Kedi değil
miydi? Hoş, kediler diğer yavrularını korumak, onları besleyebilmek için yer
yavrusunu. Biz insanoğlu, yavrusunu böyle yemeyiz. Belki daha farklı yollarla.
Doğru bir çıkarım da değil. Daha tutkusal bir gerçeklik var bunda. Gizil bir
vahşilik, doğal bir anaçlık. Parmağım ilk boğumunun üstünde duruyor. Biraz
dursam burada!
Kolunu tutuyorum, yumuşak. Sonra. Her seferinde doyma
noktasından uzaklaşıyor daha çok doyumsuz oluyorum. Dudaklarında kalanlar
mememin şişkin ucuna yapışık. Beyaz beyaz akıyor. Kollarımı atıyorum yatağın
ucuna. Onlarla işim artık yokmuş gibi. Güneş kadar aya, hayat kadar ölüme, haz
kadar huzura ulaşıyorum o an. Çek içine beni, ısırıklarımı doldur.
Ay ışığı üzerimizde, kurt içimde... Her şey onunla
başladı ya…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder