Bazı
insanlar, mesela bir ayakkabı tamircisi, neredeyse çocuk yaşta başladığı
mesleğini aynı mahallede hatta aynı dükkânda sürdürüyor. Önüne gelen çeşit
çeşit ayakkabıyı boyuyor, dikiyor, söküyor ve yapıştırıyor. Yıllarca başka bir
şey yapmaya ne zamanı oluyor ne de gücü. Ece ayakkabı tamir dükkanına sık
olmasa da zaman zaman giriyor ve her girişinde hissettikleri aynı oluyor. İçinden
fışkıran boğucu bir sıradanlık. Deri, boya ve toz kokusunu içine çekerken buranın
başka bir dünyaya ait olduğu fikrine kapılıyor. Binlerce hatta belki
milyonlarca ayağın deriye sinen kokularını duyumsamak, hayatlardaki farklılıkları
ve aynı anda sıradan şeylerdeki birbirlerine benzerlikleri onda baş döndürücü
bir etki yapıyor. Parlak, rugan ayakkabısını gösterirken tamircinin, hayatı
boyu defalarca tekrarlamış olduğu el hareketinin çabukluğuna ve naifliğine gizliden
bir hayranlık duyuyor. Arka duvarda ürkütücü şekilde duran eğik ve siyah
aynadan seyretmeye başlıyor. Elleri ayakkabının üstünde ustalıkla, yüzündeki
yol yol çizgiler kıpırtısız duruyor.
Sıradan, sabun
köpüğü gibi sohbetler bu insanları dinlendiriyor. Düşüncelere dalıp içeriden
çıkamamak tehlikesini yok ediyor belki de. Tamirci işini yaparken bir
yandan da yanındaki çırağına rüyasını anlatmaya başlıyor. Hep aynı rüyayı görse
de her defasında onu heyecanlandırdığını söylüyor. Ece meraklı görünmekten
çekiniyor belli etmek istemiyor ama dinliyor:
Yağmurlu bir günde dükkândadır. Oldukça ürkünç, karanlık bir hava vardır.
O ayakkabı topuğu çakarken şimşekler çakar. Kulakları sağır eden bir gürültü
olur. Karşısındaki duvar çökmüştür. Korkunç bir manzaradır. Sokağı görür. Etrafta
bağrışmalar vardır. Ama onda panik duygusu belirmez. Telaşlanması gerekirken
sakindir. Sanki hep yıldırım düşüyor, evler yıkılıyor gibi sakin. Topuğu
çakmaya devam eder. Bir an dehşet duygusuna kapılacak gibi kalbi hızla atar,
hemen geçer. Ardından sevinç hisseder. Koca binanın duvarı çökmüş; sevinç
hissetmesinden utanır. Gördüğü rüyadan dolayı kendini ayıplar…
“Felaket oluyor insan
sevinir mi yahu?” diyerek bitiriyor rüyayı anlatmayı.
Ece aynadan adamın ellerini
izlerken parmaklarındaki boya lekelerini fark ediyor. Derinin içine işlemiş ve
sanki doğuştan öyleymiş gibi gayet olağan ve sıradan görüyor. Neredeyse yarım
yüzyıldır ayakkabı tamir ettiğini düşünürse hayatını değiştirmek için onun bir
cesareti olabileceğini sanmıyor. Yaşamını durağan şekilde sürdürmenin huzurunun
onda yarattığı dinginliği ama bir yandan da için için hayatında büyük bir
değişim istediğini anlıyor. Başka bir kuvvetin her şeyi değiştirmesini bekliyor
tamirci. Bu yüzden rüyasında yıkılan duvara bakıp sevinç gösteriyor.
Ece bu çıkarımını ona söylemiyor.
Söylemesinin bir anlamı olmayacağını biliyor. Önyargılı olduğunun ve tamircinin
bunu yıkacak bir iradesinin olmadığını da ayrımsıyor. Ve böylece bundan
kaynaklanan bir tarafsızlık ve ardından gelen büyük bir duyarsızlık yaşıyor.
'Usta, bitince bir de boyayıver'
diyor ve sehpada duran gazeteyi alıyor.
(Son Gemi Edebiyat Dergisi Ocak/2018 sayısında yayınlanan öykü)
(Son Gemi Edebiyat Dergisi Ocak/2018 sayısında yayınlanan öykü)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder