SAKAL
Kaç zaman oldu artık saymıyorum. Aylar,
yıllar. Tenimde gezinen sakalın varlığını kanıksayalı. Ortaokul
zamanlarımda yoktu sakal modası. 80'lerin ortası. Hatta büyükler, hafif sakalı
uzamışa at hırsızı der aklıselim işinde gücünde adamlar, iyi aile oğlanları
herkes sinekkaydı tıraş olurdu. Babamın tıraş olmasını izlerdim her sabah.
Sabahın en önemli ritüeliydi. Olmazsa olmazı. Profesyonelliğine
hayrandım. Şimdi düşünüyorum da, hakikaten bir gün bile tıraşsız
gitmemiştir işe babam. Her gün yapılan işin bir süre sonra alışkanlık olduğu
fikri ta o zamandan aklıma yer etti. Bıyık bırakırdı ama. 'Bıyık başka sakal
başka' derdi. 'Sen yemeğinde kıl çıksa yer misin? Sakal da kıllarla beraber
yemek yemek gibi 'derdi.
Bu bilgiyle büyümüş bir kızın onunla baş
etmek zorunda olduğu yaşlara geldiğinde sakalı sevmemesi hatta tiksinmesi
normal bir durum. Sebebini açıklıyor olmalı babamın bu sözleri.
Baba olmanın ilk şartı bıyık bırakmaktı galiba.
Bir de moda var tabi. Tüm dünyayı etkilediği gibi bizim evi de etkiliyordu
elbette. Bıyık sakalın ilk aşaması gibi dursa da aslında ideolojik anlamda
ikisi de birbirinden çok farklı. Sakal isyankâr, muhalif ve aykırı olma
arzusuyla tüm dünyaya başkaldırma göstergesi şu günlerde. Felsefesi bu olsa da
o aykırılığın zaman zaman itici olabileceği aklına gelmiyor kimsenin. Bıyığın
durumu ise çok başka şu ara. Bıyık baba figürünü çoktan unutup bambaşka bir
hale geldi. Hatta bıyık ve sakal iki zıt karakterli, geçimsiz, asla bir arada
olamayacak iki kardeş sanki...
Geçenlerde ergen bir gencin odasında
birkaç dakika geçirdim. Duvarda bir futbolcu ile bir dizi oyuncusunun posteri
vardı. Gür sakalları ile muhteşem pozlar. Karizmatik yakışıklı ve
olgun göründüklerini kabul etmemek mümkün değil. Özene bezene yaratılmış. Hem
çok vahşi hem de en mükemmel adam olgunluğuna erişmişler sanki. Bir sakal işte
böyle gösterebiliyor. Aslı ile görünen, farklı olabiliyor çoğu zaman. Sakal.
Aslını yansıtmayan bir görsel şölen.
Dervişler bırakmaz mıydı sakalı?
Zamanlarını dünya işleri ile uğraşarak geçirmemek için bırakırlarmış. Yemek
yiyerek, uyuyarak, tabi bir de tıraş olarak geçen zamanı, insanlığın iyiliğine
ve ulu varlığa duayla kullanmak daha içlerine sinen bir durummuş tabi.
Bilgeliklerini ve inançlarını bu şekilde göstermek istemiş olabilirler. Bir
derviş karşımıza çıksa onu dış görüntüsüyle tanımamız pek mümkün olmaz bu
çağda. Çünkü en büyük görsel farkındalıkları sakal herkeste var…
Yani kısacası sakal geçmeyecek bir moda.
Ve artık itiraf etmeliyim ki ben hoşlanmıyorum. Bakışları karartan, gözlerin
parıltısını yok eden tüylü bir örtü. Gençken her şeyi güzelleştireceğime,
düzelteceğime, önüme engel çıkmaz çıkarsa da mutlaka aşacağıma inanırdım. Oysa
bir sakal ile bile beraberlik öyle zor ki. Çocukken babamla başlayan sakal ve
bıyık ilişkim bu duruma geldi. Onunla baş etmeye çalışma çabası.
Onca dünya derdim yokmuş gibi, sakalın
altında kaybolan o masum çocuğu arıyorum şimdi. Çaresiz, yalnız, saklanan,
kimseye hiçbir şey göstermemeye çalışan o çocuğu.
Karanlıkta bulabiliyorum bazen. Gözlerini
hafifçe aralayıp baktığında. Görür gibi oluyorum. Yatakta yanı başımda sakince
duran, bildiğim o güzel yüzü parıldayan bir çift gözle bana yansıyor. Sakalı
görmüyorum, karanlıkta kaybolmuş. Batmıyor da. Bir an birkaç saniye sakalsız
olduğunu hayal ediyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder