8 Haziran 2014 Pazar

YAD: Eski Dostum LESSİ

İlk kez bir çiçekçide gördüm, Aykut’un günlerce heyecanla anlattığı sevecen, insan canlısı, güzel mi güzel kızı. Masumiyeti yüzüne öyle bir vuruyordu ki, çokta sevimliydi. İçimden sımsıkı sarılmak geldi, sarıldım. Gel, dedim. Kumral saçlarını savurarak yanıma koştu. Gülümsüyordu. Düzgün beyaz dişleri ürkütmüyor, aksine beni de gülümsetiyordu.

Sahibi şimdi anımsayamadığım çok uzak ülkelerden birine yerleşmek isteyince, onu da evin emektarı bir saksı çiçeğiymiş gibi bir çiçekçi dükkânına koyup gitmişti. Çiçekçinin dediğine göre, terk edildiği gün açlık grevine başlamış, günlerdir su bile içmeden adeta ölüm orucu tutuyormuş.

Alıp eve geldik, yorgun ve bitkin kızı. Önce evin her yerini dolaştı. Bir yandan da beni ve Aykut’u gözden kaçırmıyordu. Satın almaya gelmiş asil bir hanımefendi gibi keşfini yaptıktan sonra sakince bir koltuğa oturdu. Evi sahiplenen ağırbaşlı halleri beni de keyiflendirmişti. Yanına yaklaşıp saçlarını okşamaya başladım. Bir süre böyle seviştik. Sonra birden, sakin hali yerini hırçınlığa bıraktı. Saldırgan bir sokak kızına dönüştü birkaç saniyede. Ne olduğunu anlayamadan ağzıyla hızla elimi tuttu ve bir hamlede dişini geçiriverdi.
Elimi ağzından kurtarıp musluğa koştum. Biraz ürkmüştüm fakat en az onun kadar inatçıydım. Sakince bir daha yaklaştım. Sağlam elimle onu sevmeye başladım. Az önceki hırçın kız gitmiş, gülümseyen sevimli kız geri gelmişti. Parmaklarımı boynuna doğru götürdüm yavaşça. Gülümsüyor ama çok da tedirgin duruyordu. Sanki yapmamı istemiyor gibiydi. Bir yandan da benden hoşlandığını söyler bir hali vardı. Boynunu hafifçe okşamaya devam ettim, bana alışmasını istiyordum. Kafasını kucağıma yatırdı. Tedirginliği geçmişti, benim de öyle. 

Konuşuyorduk, sözlerle değil yüreklerimizle konuşuyorduk. Anlıyorduk birbirimizi. Yumuşacık tüylerinde elim kanatlanıp uçuyordu sanki. O an âşık olduk birbirimize. Okşadım, dakikalarca hiç ses etmedi, huzurluydu. Sevmeye devam ederken, yumuşacık teninde ayırt edebileceğim kadar sert bir şey elime değdi. İlk anda ne olduğunu anlayamadım. Saçlarını kaldırdım. Gördüğüm karşısında ürpermiştim. Boynu paramparça, kaskatı ve şişti. Kan, pis bir çamur gibi tüm boynuna sıvanmıştı. Çok acı çekiyor olmalıydı. Ne de masum ve ürkekti. O an anladık ki hırçınlıkları acı çektiği içindi.

Kucakladığım gibi doktora götürdüm. Boynuna bağlanan ip, o büyüdükçe derisini kesip içine girmiş ve iltihapla dolmuştu. Bir başkası olsaydı acısıyla yeri göğü inletirdi ama o gıkını çıkarmıyordu. İyileşmesi haftalar aldı.
Zaman ilerledikçe daha bir bağlandık birbirimize. Sakin mizacı, güler yüzü bir yana kibarlığı sadece beni değil herkesi büyülüyordu. Uzun, ince muntazam bacakları cılızdı ama hışımla koşabiliyordu. Saçlarını savuruşunu izlemek keyiflerin en güzeliydi. Cefakârdı kızımız, olgunluğu bundan geliyordu sanki. Hayatın yükünü omuzlarında taşımayı başarmış bilgeydi adeta. Sadakati ve zekâsı insanı kendisine aşık etmek için kullandığı güçleriydi galiba. Ve güzeldi, çok güzeldi.

Tam on üç sene birlikte mutlu olduk, çok mutlu. On üç yılın ardından bir gün, kara bulutlar tepemize toplandı. Karaciğeri iflas etmişti. Acısını içinde yaşayıp yüzümüze gülümseyen güzel kızımız ne ağrılar ne acılar çekmiş olmalıydı, ah!  Öyle masum ve güzeldi ki; sanki o güzel yüzü kadar içi de, organları da tertemiz gibi gelmişti bize. Yanılmıştık; o çok hastaydı. Kalbinin güzelliğinden başka bir şey değildi, yüzündeki gülümseme. Nasıl anlayamadık hasta olduğunu?
Öldüğü gün kocaman bir kor düştü içimize. Altı yıl geçti ama hâlâ sönmeyen bir kor! O bir sevgiliydi, bir dost, bir arkadaş, hiç bir yerde tanık olamayacağınız kadar sadık ve tutkulu; hayata, iyiye, güzele, sevgiye tutkulu bir melekti.

Öldüğü sırada yanında değildim. Haberi geldiğinde üzüntümden kahroldum. Şimdi düşününce, ne kadar fedakâr olduğunu bir daha anlıyorum; Ölmeyi ertelemişti sırf beni çok üzmemek için acı çekmeye devam etmiş, ölmek için yanından uzaklaşmamı beklemişti. Gördüğüm en büyük fedakârlıktı onunki. Bir insanın yap(a)mayacağı bir özveri.
İşte; masum kızımız böyleydi.
Kızımızın adı mı neydi?  Onun adı Lessi…

Yazan: Özlem Y. Uçak

Hiç yorum yok: